rss
twitter
    Ne mutlu Türküm diyene!

Kürtçe Konuşan Türkmenler



Önemli bir konudur, uzun ama izlemenizi tavsiye ederim. Yukarıdaki izleti silinirse aşağıdakini izleyebilirsiniz.

Atarideki Tank Oyununu Bilgisayarınızda Oynayın :)



Yıllar önce oynadığımız atari efsanesi "90 Tank" oyununu bilgisayarınızda oynayabilirsiniz. Aşağıda verdiğim bağlantıdan indirdiğiniz dosyayı arşivden çıkarın ve Dosya > Aç menüsünden 1200 game.nes dosyasını seçin. Sonrası tamamen atari ekranı gibi, 90 Tank'ın dışında birçok oyun var. İstediğinizi oynayabilirsiniz. K tuşu ile ateş ederken yön tuşları ile tankı hareket ettirebilirsiniz. İyi eğlenceler...

El Ezher Saçmalığı

El Ezher Mısır'da İslami konular üzerine eğitim veren bir üniversite, İslam dünyasının en itibarlı kurumları arasında gösteriliyor. Kadına yönelik taciz konusunda Hadis Bölüm Başkanı Prof. Dr. İzzet Atiya'dan gelen fetva tartışmalara neden olmuş. El-Ezher Üniversitesi Profesörü Atiya önerisinde, “Eğer bir kadın bir erkeği emzirirse sembolik olarak akraba haline gelirler ve bu da kadınlara yönelik tacizin önüne geçilmesini sağlar” dedi. Vatan Şairi Akif ne güzel söylemiş, "Mısır'da Arapların arasında on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana hâlisane bir fikrimi söyleyeyim mi: İnsanlık da Türkiye'de, Milliyetçilik de Türkiye'de, Müslümanlık da Türkiye'de, Hürriyetçilik de Türkiye'de... Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal'e versin..." Bu haberi okuyunca bir kez daha Türk olarak yaratıldığım için Allah'a şükrediyor ve Atatürk'e olan vefa borcumuzu ödemeyeceğimizi anlıyorum.

İstanbul Fethini 557. Yıl Dönümü Kutlu Olsun




1 Nisan'da maskaralıklar yapıldığını hatırladığımız gibi umarım her yıl İstanbul'un fethi gibi tarihimizin büyük olaylarını da hatırlıcak bilinç oluşur. İstanbul Fethini 557. yıl dönümü kutlu olsun!

28 Mayıs 1918 - Azerbaycan'ın 92. Kuruluş Yıldönümü



Bugün 28 Mayıs 1918. Azerbaycan'ın 92. kuruluş yıldönümü, Hürriyet ve İstiklâl Bayramı. Bu günü sağlayan Mehmet Emin RESULZADE: "Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez!" 28 Mayıs 1918'de kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti, 1920'de Rusya tarafında işgal edilerek, Sovyetler Birliği ülkeleri arasına katılmıştı. 1991'de bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, her yıl 28 Mayıs'ı Cumhuriyet Günü olarak kutlamaktadır. Karabağ ve Güney Azerbaycan'da bez parçaları dalgalanırken asla gerçek bir kutlama olmayacaktır. Yaşasın bütöv Azerbaycan!
"Bayragimizin dalgalandigi cografiler ancaq genishlenecek! Bütöv Azerbaycan delileri, vurgunlari Bagimsizliq bayraminiz qutluolsun! " Araz Elses...

Kısa Kısa: Türkçe Ezan



Macar halk edebiyatı bilgini İgnaz Kunoş, 1885'te İstanbul'u ziyaret eder ve Şehzadebaşı'nda dolaşır. Onun 1926 yılında İstanbul Üniversitesi'nde verdiği konferansında Osmanlı İstanbul'unu anlatmıştır. Konuşmasında Türkçe Ezan'ın Osmanlı'da da varolduğunu belirtmiştir.

Kan Uykusu Belgeseli



Belgeselin tamamı tek parça yüklendiği için açılması biraz gecikebilir.

Yaklaşık iki saatlik, yakın tarihimize ilişkin yapılmış en iyi belgesellerden birisidir. Kan Uykusu, 778 günde Pkk teskillerine manevra gücü olarak 1000-2000 askerden olusan 779 harekat, manevra gücü 3000-5000 askerden meydana gelen 78 harekatı konu edinen Serdar Akinan yapımı belgeseldir.

Kan Uykusu Belgeselindeki konuklar:
  • Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu
  • Emekli Jandarma Albay Erdal Sarızeybek
  • Emekli Albay Vahap Özkan
  • Emekli Piyade Binbaşı Serhat Karadeniz
  • Piyade Asteğmen Nizamettin Tayfur
  • Piyade Asteğmen Sinan Karaoğlu
  • Komando Asteğmen Fırat Cem Utku
  • Komando Er Ercan Yorulmaz
  • Gazeteci Macit Gürbüz
  • Şehit Zekeriya Gözyuman'ın Babası Mustafa Gözyuman ve annesi Asiye Gözyuman
İzlendiğinizde içinizi gurur, hüzün ve ihanete karşı duyulan öfkenin kapladığı Kan Uykusu etkileyici bir belgesel. Pamukoğlu paşanın neden terfi edemediğini belgeseli izledikten sonra anlayacaksınız. İyi seyirler.

57. Alayın Sancağı



Fotoğraftaki sancak, Çanakkale Savaşı'nda son erine kadar şehit olan Kahraman 57. Alayın Sancağıdır. Halen Melbourne-Avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plaketinde şöyle yazmaktadır:

"Bu Alay Sancağı Gelibolu savaşı alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. Türk Ordusu'nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı Sancağını selamlamadan geçmeyin."

Şerefli Türk Kadını Nene Hatun'un Ölüm Yıldönümü



22 Mayıs 1955 - Bugün Nene Hatun'un ölüm yıldönümüdür. Şerefli Türk kadınının, ruhu şad olsun.

1877-78 Osmanlı-Rus harbinde Aziziye trabyada genç kız iken Rus askerleriyle göğüs göğüse çarpışarak TÜRK kadınının savaşçılık ruh ve asaletini dünyaya tanıtan kahraman Türk anası Nene Hatun'un Ruhuna Fatiha.

Nene Hatun; http://tr.wikipedia.org/wiki/Nene_Hatun

Erhan Göksel Amerika’da Otel Odasında Ölü Bulundu



Araştırmacı ve Strateji Uzmanı Erhan Göksel, ABD'de kaldığı otel odasında ölü bulundu. Ergenekon soruşturmasının 11. dalgasında göz altına alınan Erhan Göksel'in ajan olduğu ve dış istihbarat birimleri tarafından verilen görevleri hakkıyla yaptığını belirten yazılar okumuştum. Yazılanların doğru olup olmadıklarını bizim bilmemiz imkansız. Rahmetli zayıflama programına katılmış ve 40 kg. zayıflamış. Bünyesi bu değişimi kaldıramamış olabilir. Ben öldürüldüğünü düşünmekteyim. Erhan Göksel'in kim olduğunu bilmeyenler için;
Ankara'da 1959'da doğdu. Bürokrat ve öğretim üyesi bir ailenin çocuğu. 1976'da Hacettepe Tıp Fakültesi'ne girdi. Ardından ekonomi doktora eğitimini yaptı. Politik psikoloji üzerine çalıştı. 1968-1983 arasında yüzme-sutopu ve basket oyunculuğu ile 1991-1992'de basket antrenörlüğü yaptı. Bütün bu faaliyetleri sırasında hekimliğe devam etti. 1987'de Ankara Numune Hastanesi'ndeki görevinden istifa etti. 1983-87 arasında Türkiye'nin yurtdışındaki lobi faaliyetlerini yürüttü. Politik danışmanlık hizmetlerine, 1989'da Verso Siyasal Araştırmalar Merkezi'ni kurarak Adnan Kahveci ile birlikte başladı.Sırasıyla siyasi danışmanlık yaptığı liderler: Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Aydın Güven Gürkan, Hikmet Çetin, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz. Mesut Yılmaz'la 1999 seçimleri öncesi ayrıldı. Ayrıca 1996'da Bulgar Başbakanı Kostov'un, 1999'da Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev'in başkanlık kampanyalarını yaptı. 1998-2000 arasında ABD'de Başkan Yardımcısı Al Gore'a Ortadoğu danışmanlığı yaptı.

Furkan Küçükoğlu (Musket) Mekanın Cennet Olsun Kardeşim




Furkan kardeşimiz 19 Mayıs 2010 tarihinde vefat etmiştir. Kendisi çok zeki, başarılı ve espirili bir arkadaşımızdı. Bu yaz misafirim olacaktı ama kısmet olmadı. Ailesine Allah'tan sabır diliyoruz. Allah rahmet eylesin.

19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı Kutlu Olsun



19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı bütün Türklere kutlu olsun!

Bilen bilir. 19 sayısı, Türkler için önemlidir. Kur’an’da da 19 rakamının ayrı bir yeri vardır. Ve tabi ki Mustafa Kemal Atatürk’ün de hayatında önemli bir yeri vardır! 19 Mayıs’ta Samsun’da, bütün dünya güneşin yeniden doğudan doğması için hala ümit olduğunu gördü.

Gündüzleri karanlığı ile kaplayan zalim batıya, kafa tutabilecek ve gelecekte yalnız kendi Milletine değil aynı zamanda bütün ezilen toplumlar için de önemli kapılar açacak liderlerin olduğunu gördü.

Bir Milletin, yeni rehberini, rehber Bozkurdunu nasıl beklediğine, O eşsiz liderin etrafında toplanıp can kulağı ile dinlemesine şahit oldu.

O gün Mustafa Kemal’i can kulağı ile dinleyenlerin, yeri geldiğinde tek bir emir ile “ Ya istiklal! Ya ölüm! “ diyerek canını vermeye hazır olduğunu gördü!

Kürşadların, Fatihlerin, Atillaların, Timurların torunlarının 72 Millete “ Yeniden geliyorum! “ dediğini duydu!

Sonra…

Güneş doğudan doğup batının karanlığını yok etti! Türk Milleti, yeniden dünyaya kafa tutabilecek konuma gelmeye başladı! Yaptığı büyük yenilikleri ile, Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk, rehber olup Bozkurtlaştı! Kurtuluş Savaşında “ Ya istiklal! Ya ölüm! “ diyenler, şehit olup istiklalini kazandı!

Atatürk ve dedelerimiz, büyük işler başardılar.

Gagauzya’dan, Doğu Türkistan’dan, Orta Asya’dan, Azerbaycan’dan nice soydaşlarımız gelip savaşımız da soydaşlarının yanında yer aldılar.

Şimdi biz Türk gençlerine düşen tek şey, Türklüğümüze sahip çıkmak.

Biliyorum. Aşağılık kompleksine kapılıp Türk olan her değere karşı çıkıp, başka Milletleri destekleyen gençlerimiz var. Ama bu onların değil, onlara bu korkuyu kasten salan aciz idarecilerin suçudur!

“Dilde birlik, İşte birlik, Fikirde birlik, Sağlanırsa o zaman kurulur dirlik!“ diyoruz hep. Bir olalım. Bize saldıranlara, “ Türk’üm ve düşmanım sana! Kalsam da bir kişi! “ diyelim!

Aynı dili konuşuyoruz. Aynı duyguyu paylaşıyoruz. Türk Milletinin yeniden rahatlığa ve tabi ki dünyayı yönetmesine ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Soydaşlarımız ile tek çatı altında toplanmak istiyoruz. Türkçe konuşalım diyoruz. Türkçe düşünelim diyoruz.

O halde kendi içimiz de bile özü “birlik“ olan bir Millet olarak bölünmeyelim. Yarın bizim günümüzdür. Birlik günümüzdür. Düşmanlarımıza cevap verme günümüzdür. Kutlu günümüzdür. Haksızlığa uğramış bütün Türklere bağımsızlık umudu için kapının açıldığı gündür.

O halde Milletimiz var olsun! 19 Mayıs kutlu olsun!

Yusufhan Güzelsoy

Bursaspor Şampiyon!



Turkcell Süper Lig'in 52. şampiyonu Bursaspor oldu. Bursamız şampiyon olurken gerginlik yaratan, lige yakışmayan ve rezil bir etnik kırıntıyı temsil eden takım küme düştü. Bursaspor taraftarını H4bib olarak tebrik ediyoruz.

Beyaz Piramitlerde Saklanan Gerçekler

Bu yazı Oktan Keleş'e aittir.

On dört aylık, uzun ve meşakkatli uğraşlarımız sonucu elde ettiğimiz aşağıdaki bilgileri; Türk ve Dünya kamuoyunun ilgisine sunuyoruz.

Çin zulmünde hayatını kaybeden, Uygur Sincan Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi rahmetle anıyor ve bu çalışmamızı onlara ithaf ediyoruz...

Bugüne kadar pek çok spekülasyona sebep olan 'beyaz piramitler' çok tartışıldı. Kimisi gerçek dedi, kimisi yok dedi. Bazı araştırmacılar ise, Çin'in bu piramitlerdeki çok önemli bilgilerin açığa çıkmaması için büyük bir çaba gösterdiğini ve bunun için bu piramitleri ve içindeki bilgileri gizlediğini söyledi.

Ama bir gerçek var ki, Çin'in Xian'daki yasaklanmış bölgede, uydudan tespit edilmiş piramitler var.

Şimdi, bu konuda bilinen birkaç kısa bilgiyi tekrar gözden geçirelim:

Bu konuda anlatıla gelen bilgiler şöyle; (burada anlatılan bilgilerin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda şimdiye kadar elimizde kesin bilgiler yoktu.) Çinin Xian bölgesinde, 300 metre olduğu söylenen dev bir piramit ve etrafında çeşitli boyutlarda pek çok piramitler olduğu ifade edilmektedir. Bu piramitler Orta Amerika'daki piramitler gibi düz bir tepeye sahiptir. Bu piramitlerin 5000-6000 yıllık oldukları tahmin edilmektedir.

Beyaz piramitleri, 2. Dünya savaşı sırasında Amerikalı pilot James Gaussan, Hindistan'dan Chungking'e erzak taşırken gördüğünü rapor etti. Kireçtaşından yapıldıklarını tahmin ettiğini söyledi. Böylece bu bölgedeki dev piramitleri tartışmaya açmış oldu. Alman araştırmacı yazar, Hartwig Hausdorf bölgeyi bizzat ziyaret etti. Birçok materyal ve bilgi topladı hatta birkaç fotoğraf elde etti. Ancak bu fotoğraflar birkaç tane ve uzaktan çekilmiş idi. Daha sonra, Çin yönetimi, bu bölgede araştırma yapmayı, hem yabancı araştırmacılara hem de kendi araştırmacılarına ve arkeologlarına yasakladı.

1954 yılında C-54 uçağından çekilen ilk fotoğraf Life Dergisi'nde yayınlandı. Hausdof bu piramitlerde, ön Türklere ait yazıtlar ve çok değişik mumyalar olduğunu söylese de delillendiremediği için bu bilgileri kuşkuyla karşılanmıştır.

Bir tv programına katılan eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın, "1984 yılında Çin'i ziyaret ettiğini, orada eski Mısır medeniyetinden daha ileri tekniklerle yapılmış mumyalar gördüğünü" ifade etmiştir.

Bu konuda araştırma yapmak isteyen bir çok araştırmacı ve arkeolog Çin hükümetine başvurmuş ama başvuruları geri çevrilmiştir. Zaman zaman buraya turist olarak giden araştırmacılar, piramitleri uzaktan gördüklerini ve etrafta yöresel kıyafetler içinde Çinli köylüleri gördüklerini ifade etmişlerdir.

Çin'in, bu piramitler gizlemek için üzerlerine toprak döküp ağaçlandırdığı da söylenmektedir.

ŞİMDİ MANA AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME YAPALIM:

'İlim Çin'de olsa bile gidiniz alınız!'

Bu kutlu sözün, bugün hadis olmadığını söyleyenler var. Kim bu söyleyenler? Araştırın bakalım altından kimler çıkacak?

Teberani, Beyhaki, İbni Adiy, Abdiler gibi alimler bu hadisi, sahih hadis diyerek seçmiş ve eserlerine koymuşlardır.

Hadis olmadığını söyleyenler -bazı cahil ve konunun arka planındaki emelleri bilmeyen kişiler- masonik kararlarla organize edilen, İngiliz gizli teşkilatçılarının, hadisleri ayıklama planına yem olmuşlardır.

Hz. Peygamberin (S.A.V) her sözü, hikmetli mesajlar taşır. Art niyetli kişiler, bazı hadisler için, 'bu sahih değil' diyerek bu hikmetli mesajları perdelemek isterler. Bu konuda yine örnek verecek olursak; 'Vatan sevgisi imandandır' hadisi de aynı güruh tarafından hadis olarak kabul görmez. Neden acaba? Mesajımızı anlayan anladı.... Bu konu oldukça teferruatlı olup, başlı başına ayrı bir yazının konusudur. Biz şimdi yine konumuza dönelim:

İyice düşünülürse, 'İlim Çin'de bile olsa gidiniz alınız' hadisi ne manaya geliyor? Bu konuda bir çok yorum yapılabilir; uzaklığın ilim öğrenmek için engel olmadığı, ilim öğrenmenin bazı zorlukları olduğu vs...

Ama bu hadis, acaba "ariflere göre ne anlam ifade ediyor?" Dünya tarihini ilgilendiren bir ilimin orada olduğuna işaret olabilir mi?

Yüce Kur'an'ın şu Ayeti, bir çok ibret dolu manaya geldiği gibi, arkeoloji ve tarih ilmine dair bir yönlendirme yapmıyor mu?

Muhammed Suresi 10 Ayet: "Yeryüzünü dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları yere batırmıştır…. " Yüce Kur'an'da bir çok kavim ve kavim kalıntısından söz edilir. Bu Ayet, yeryüzü diye başlar ve teşvik eder; gezin, araştırın, bakın diye. Neye bakacaklar? Kavimlerden geriye kalan kalıntılara vs.

'İlim Çin'de bile olsa gidiniz alınız' hadisi de bir yönlendirmedir. - Ola ki hadis olmasa bile- Yine de yüzyıllardır söylene gelen boş bir söz değildir.

Birileri bazı gerçeklerin açığa çıkmasını engellemek istiyor ki, bu sahih hadise bile, sahih değildir, diyebiliyorlar.

Bunun için; bu gerçeklerin muhatabı olan Türk kavminin, ilgisinin, kendi tarihine yönelmemesi için elden gelen engellemeler yapılıyor. Hatta bu gerçeğin sahibi Türk kavminin, bu hadisin muhatabı olduğunu söylemek bile ırkçı manada değerlendiriliyor. Bu nedenle, ortaya çıkan bulgular dikkate alınmıyor, önemsiz muamelesi yapılıyor. Acaba bu çaba neden, neden engellenmek isteniliyor? Bunu iyice düşünmek gerekir...

'İlim Çin'de bile olsa gidiniz alınız' emri, Peygamberimizin (S.A.V) emri ise; peygamberi bir yönlendirme ile bir mesaj taşımıyor mu? Sadece bu yüzden art niyetlikişiler tarafından, bu hadisi şerif, inkâr ediliyor olabilir mi?

Peygamberimiz (S.A.V) döneminde de Çin medeniyeti bilinmekteydi. Neden bir başka ülkenin ismi değil de, Çin'in ismi zikredilmiştir? Müslüman Türk milletinin bunu bir kez daha düşünmesi gerekmektedir.

Şimdi neden bunları anlattık. Türk tarihi ile ilgili Çin'de, ilmi olarak ne gizlenmiş olabilir?

Dünya tarihinde ilk defa, Çin'deki eski Türk topraklarında bulunan piramitlerden birinin yakınına sokulduk. Yakınına sokulmakla kalmadık, içine de girdik. Çin'de bir çok piramit bulunmakta ve bunların bir çoğu irili ufaklı çeşitli büyüklüktedirler. Gerçeği söylemek gerekirse, toplam kaç tane olduklarını ve büyüklüklerini tam olarak bilmemekteyiz. Fakat bildiğimiz bir şey var; uzun uğraşlar sonucunda bunlardan bir tanesi hakkında önemli bazı bilgi ve kanıtlara ulaştık.

Takdir edersiniz ki, bu piramide ulaşmak burada anlattığımız kadar kolay olmamıştır. Şimdi bu piramide nasıl ulaştığımızı ve neleri elde ettiğimizi, başta Türk Milleti olmak üzere bütün dünyanın ilgisine ve bilgisine sunuyoruz:

MACERANIN SEYİR DEFTERİNDEN KISA NOTLAR:

Çin'in oldukça karmaşık (kozmopolit) bir yapısı var. Yönetimde, demokrasi kurallarının geçerli olduğunu söyleyemeyiz. Çin, nüfusu kalabalık olduğu için, çeşitli yöntemlerle, bu aşırı nüfusu baskı ile kontrol etmektedir. Yasaların yapılması ve uygulanması demokratik ülkelerdeki gibi değildir. Çin'de en ufak suçlara dahi idam cezası uygulandığı bilinmektedir. Çin, Uluslararası hukuk normlarına da uymayı reddetmektedir. Bizde büyük zorluklarla karşılaştık…. Oraya giden herkes bu zorluklarla karşılaşmaktadır. Oraya ayak basar basmaz bu zorluklar başlar ve dönene kadar devam eder.

Bu nedenle, bu zorluklar karşısında elde ettiğimiz; bilgi ve resimlerin bizim için çok büyük önemi vardır. Belki de bu çalışma, yeni bir dönemin ilk kilometre taşı olacaktır. Tarihin yeniden yazılması konusunda araştırmacılara önemli ip uçları sunacaktır. Ve araştırmacılar bu elde ettiğimiz bilgi ve kanıtların devamını talep ederek, belki de Çin'in bu piramitlerle ilgili yasağını kaldırmasını sağlayacaklardır. Çünkü bizim burada elde ettiğimiz bilgiler, gördüklerimizin yanında çok daha başka kaynakların varlığından haberdar olmamıza neden olmuştur. Deyim yerindeyse, biz buzdağının görünen kısmını sizlere sunuyoruz. Ya görünmeyen kısımlarda neler var? Artık orasını da sizlerin taktirlerinize bırakıyoruz…

Sincan Uygur Bölgesi'nde buluştuğumuz kişi, özbeöz bir Türk. Bölgede bizim rehberliğimizi yapacak. Gideceğimiz yasak bölgede, bizi o bölgenin yerlisi olan biri ile tanıştırarak, yapacağımız çalışmalarda bize yardımcı olacak. Uygurlu rehberimizle beraber uzun uğraşlar sonunda ve sıkı denetimlerden geçerek; 2 gün sonra Çin'in yasak bölgesindeyiz. Haritada dahi ismi olmayan, Çin köylülerinin yaşadığı ve kendi aralarında Kehengi veya Cahangı dedikleri bir köy burası. Tahminen yerleşik ve dağınık olarak, 1500 civarı insanın yaşadığı bir köy. Buraya geliş amacımız olan piramit, yasak bölgenin 12-13 km kadar güneyinde kalıyor. Nihayet meşakkatli yolculuklardan sonra bu köydeyiz. Köy safkan Çinli olmasına rağmen, misafir olduğumuz hanede, 83 yaşında olduğunu -bunu da tahminen söylüyor- söyleyen Çinli ihtiyar, " annesinin bir Uygur Türk'ü olduğunu, akrabalarından da bir-iki kişinin Uygur Türk erkekleri ile evli olduğunu" söylüyor. Uygurlu rehberimiz vasıtasıyla, bu yaşlı Çinli ile konuşmaya başlıyoruz. Ancak anlaşmakta zorlandığımızı belirtmeliyim. Sıkça soru soruyoruz, sorduğumuz sorulara da, kısa cümlelerle bazen alakasız cevaplar alıyoruz. Aslında bizim maksadımız belli; uzun çalışmalar sonucunda istihbaratını elde ettiğimiz piramide gidip, yakından görüp, bilgiler elde etmek. Zamanımız az olduğu için bu kısa sürede elde edebildiğimiz kadar bilgi edinmek istiyoruz. Bu köy, haritada olmamasına rağmen, Çin'in diğer bölgelerinde olduğu gibi bir çok turisti ağırlamış. Buraya daha çok; 'gezi ve keşif amaçlı' ziyaretlerin gerçekleştirildiğini öğreniyoruz. Bize göre en ilginç ziyaretçiler ise, ABD'li, İngiliz ve İsrailliler… Yaşlı Çinli'ye rehberimiz aracılığı ile soruyoruz: "Neden bu köye ilgi var?" "Nedeni çok basit, piramitler," diyor yaşlı Çinli. Bu bölgenin tam tersi istikametinde ve piramitlere yakın bölgenin civarındaki başka köylere de, yukarıda anılan ülkelerden turistlerin geldiklerini öğreniyoruz. Bu kişiler, köyde çok para harcayıp, birkaç gün kaldıktan sonra, lafı döndürüp dolaştırıp, "piramitlere gitmek istediklerine" getiriyorlarmış…

Senaryo hep aynı, filmin sonundaysa; köydeki Çin devletine çalışan muhbir köylüler, turistlerin bu zaaflarından yararlanarak, onların paralarını alıyor, sonra da bu turistleri Çin emniyet güçlerine ihbar ederek, o bölgeden uzaklaştırılmalarını sağlıyorlarmış. Yaşlı Çinli bu olayları gülerek bizlere anlatıyor. Bizler, bunları dinledikten sonra olacaklara daha da hazırlıklıyız. Gerçeği ifade etmek gerekirse; ne birkaç gün kalacak zamanımız var ne de onlara verecek bol paramız. Lafı döndürüp dolaştırmıyoruz. Daha önce Uygurlu rehberimiz, ihtiyar Çinli'ye konuyu biraz açmıştı. Sadece bilgi amaçlı piramitlerle ilgili sohbet edileceğini söylemişti. Uygurlu rehberimiz, ihtiyar Çinli'yi, uzaktan akrabalıkları kullanarak ikna etmişti. Yoksa başka türlü konuşması imkânsızdı.

Uygurlu rehberimiz aracığı ile yaşlı Çinli'ye; " köyün 12-13 km güneyinde bulunan piramit hakkında neler bildiğini," anlatmasını istiyoruz. Biz piramit diyoruz, enteresandır, yaşlı ihtiyar Kabba diyor. Türkçedeki kubbe gibi. Ya da biz öyle anlıyoruz…

İhtiyar Çinli'den ayrıca şunları dinledik:

Kendisi bu köyde doğmuş büyümüş. Bütün ömrü burada geçmiş. Köyün geçim kaynağı tarımmış. Köyün gençleri, iş imkânlarının az olmasından dolayı köyü terk etmişler. Küçükken yani yaklaşık 75 yıl önce, bugün yasak olan piramitler bölgesi, o günlerde yasak değilmiş. Hatta yaşlı Çinli'nin, bu piramitlerin yakınlarında tarlaları bile bulunmaktaymış ayrıca hayvanlarının otlak alanları da o bölgedeymiş. Bu arada çok enteresan bir bilgi daha verdi bize. Biz ihtiyar Çinli'nin verdiği bu bilgiyi, kuşkuyla karşılasak da, yine de sizlerle paylaşalım: "Özellikle güneydeki piramitlerin yanında bulunan otlaklarda yiyen hayvanlar daha besili oluyorlarmış ve eğer hayvanlar hasta ise o bölgede otladıktan sonra iyileşiyorlarmış. Yine o bölgede otlayan hayvanların daha çok süt verdiklerini" ısrarla söylüyor.Telaffuzunu tam anlayamadığımız bir ot veya bitkiden veya ona benzer bir şeyden bahsediyor. Bu da sadece o bölgeye hasmış.

Bu durum sadece hayvanlar için değil, insanlar içinde geçerliymiş. Oradan topladıkları o madde bir çok hastalığa iyi geliyormuş. Köylüler o maddeden toplar ve bunu kutsal sayarlarmış.

Bu ihtiyarın çocukluğu bu bölgede geçmiş. Kendisi küçükken köyün yakınındaki Kabba'ya yani piramide, girdiğini söylüyor. Sadece kendisinin değil, o dönemlerde bütün köylülerin piramidin içine girdiklerinden bahsediyor.

Bu bizi daha da heyecanlandırıyor. "İçeri nasıl girdiklerini ve piramidin içinde neler olduğunu" soruyoruz. Yaşlı Çinli anlatıyor; " piramidin içine, piramidin yakınındaki bir mağaradan doğal bir geçit yoluyla 600 metre kadar gittikten sonra ulaştıklarını" anlatıyor. Ancak verdiği rakamı tam olarak anlayamadık. Yaşlı Çinli'nin söylediği mesafe, doğru mu yanlış mı tereddütte düşürdü bizi. Bu bölge kayalık bir bölge ve etrafta daha birçok irili ufaklı mağaralar bulunuyor. "Piramidin bu doğal kayalıkların üzerine inşa edildiğini anlatıyor." Soruyoruz; " piramidin içinde neler var? "

Yaşlı Çinli sorumuza karşılık şunları anlattı:

"Orası aslında Türklerin atalarına ait mezarlık. İçeride mumyalar var, piramidin içi çok soğuk, orada ayrıca, Türklerin atalarına ait resim ve yazıların olduğunu" söylüyor. Bahsettiği "yazıların ve mumyaların, sadece bir bölümde olduğunu, diğer bölümlerin kapalı olduğunu" söylüyor. Ayrıca şu bilgileri veriyor; "küçükken, köyde hastalanan çocukları bu piramidin içine götürüp, mumyaların yanında bir müddet beklettikten sonra, hasta çocukların iyileştiklerini" anlatıyor. "Kendilerinin de küçükken abisini götürdüklerini" söylüyor. "Piramidin içinde bir çok yazı ve erimiş tabletlerin birbirlerine yapıştıklarını" belirtiyor. Ve ihtiyar çok ilginç bir şey daha anlatıyor:

Bu yaşlı Çinli'nin dedesi, 120 yaşında ölmüş.Yaşlı Çinli, dedesinden şunları dinlemiş: "Bu yapıların (piramitlerin), Türklerin atalarına ait dünyada kurulan ilk kütüphane olduğunu" söylermiş. İhtiyarın dedesi, çok bilge bir adammış. Ayrıca Türklerin atalarına çok saygı duyan bir kişiymiş. Bu bilge adam, öldüğünde piramide 3 km yakınlıktaki bir mezarlığa defnedilmiş. Hangi inanca mensup olduğunu soruyoruz: Çünkü Budistse yakılması gerek. Çok ilginç bir şey anlatıyor: " Dedesinin Gök Tanrı inancına sahip olduğunu ve buralarda yakılma hadisesinin olmadığını, Budistlikle uzaktan yakından ilgisi olmadığını" söylüyor. Çin'de marjinal yaklaşık 20 milyon bu inanca sahip insan olduğunu tahmin ediliyor. Konu farklı bir alana kayıyor: "Dini ritüellerinin olup olmadığını" soruyoruz. Çok fazla açıklamamakla beraber, belli zamanlarda yakınma, yakarış ayinleri olduğunu söylüyor. Sanırız bu durum, Gök Tanrıya dua etme anlamına gelmektedir. Bu da bir başka bir araştırmanın konusu. Bizi asıl ilgilendiren ve heyecanlandıran konulardan birisi de piramide, 3 km metre mesafedeki dedesinin de olduğu mezarlık. "Mezarlığı ziyaret edip edemeyeceğimizi" soruyoruz. Yaşlı Çinli hafifçe gülümseyerek, "sizin derdiniz mezarlık değil, piramit," diyor. Uygurlu rehberimiz, aracılığı ile yaşlı Çinli'ye; "mezarlığı ve piramidi görmek istediğimizi" söylüyoruz. İhtiyar kesin bir tavırla ve suratını sertleştirerek; " kesinlikle olmaz!" diyor. "Mezarlığı ziyarete sene de bir gün izin verildiğini, o günle dışında gitmenin yasak olduğunu" söylüyor." Orada askerle mi var?" diye soruyoruz. "Hayır hiçbir alanda askerler yok ama köyde muhbir çok. Para karşılığında, bazı köylülerin ihbar yaptıklarını" anlatıyor. "Daha önce, Çin yetkililerin köyün reisine tebligatta bulunduğunu, köye gelen yabancıların rapor edilmesi istendiğini, piramit bölgesine bir turisti götürmenin bedelinin idam olabileceğini" belirtiyor. "Peki o bölgeye hiç giden olmuyor mu?" diye sorduk.Yaşlı Çinli'nin, verdiği cevap bizi bir kez daha umutlandırıyor.

"Buradaki köylülerin, o bölgeye gittiklerini, oradaki bu bir nevi şifalı bildikleri otları (maddeyi) topladıklarını, hatta çok az da olsa gizlice bazı köylülerin, hastalanan çocuklarını piramidin içindeki mumyanın yanına götürdüklerini" söylüyor. Merakla tekrar soruyoruz; "bu nasıl oluyor, bu kadar sıkı yasağa ve cezaya karşı, köylüler bunu nasıl yapıyorlar?" Yaşlı Çinli'nin verdiği cevap bizi tam manasıyla tatmin etmemesine rağmen, mantıklı geliyor. Bize bu işin yolunun şu şekilde olduğunu anlattı: "Piramidin olduğu bölgeye gitmek isteyen köylülerin, köydeki reise ve bir nevi kolluk kuvveti görevi üstlenen az sayıdaki kişilere rüşvet verdiklerini, bunu da ancak köylüler için yaptıklarını, kesinlikle yabancılar için yapmadıklarını" ifade etti.

Yemek faslından sonra, yanımızda getirdiğimiz hediyeleri, yaşlı Çinli'ye takdim ediyoruz. Bizim deyimimizle, çam sakızı çoban armağanı türünden şeyler. Gözlerinin feri gitmiş olan ihtiyar, verdiğimiz hediyelere çok memnun oluyor. Bizde bunu fırsat bilip tekrar soruyoruz," piramide gidebilir miyiz?" diye. Ancak Uygurlu rehberimiz bize; "daha fazla ısrar etmememizi, yoksa, yaşlı Çinli'nin ters tepki gösterebileceğini" söylüyor. Bizler, konuyu değiştirerek, farklı konulardan bahsediyoruz. Aradan yaklaşık bir saat kadar zaman geçti... Vaktimiz daralıyor. Uygurlu rehberimize," ne yapacağımızı?" soruyoruz. Uygurlu rehberimiz, "onun dilinden ben anlarım" diyor. "Bu nasıl olacak? Şu yaşlı Çinli'nin dilini, çözse de, emelimiz ulaşsak" diye söyleniyoruz. Uygurlu rehberimizin bir çok akrabasını, Çinliler, zulümle öldürmüşler.Uygurlu rehberimiz, bu işi başarmamızı çok istiyor. Çünkü biz başarılı olursak, O'da, Çin'den kendi çapında intikam almış olacak.

Uygurlu rehberimiz, çantasından kağıda sarılı bir şey çıkarıp, yaşlı Çinli'ye veriyor. Tütün mü, ot mu, o tür bir şey. Yaşlı Çinli'nin gözlerinin içi gülüyor. Kalkıp bir çubuk alıyor ve rehberimizden aldığı o maddeyi tüttürmeye başlıyor. Yarım saat kadar; yaşlı Çinli ile Uygurlu rehberimiz hararetli bir şeklide bir şeyler tartışıyorlar. Biz doğal olarak konuşmalarından hiçbir şey anlamıyoruz. Yaşlı Çinli, bazen kızıyor, bazen gülüyor. Nihayet Uygurlu rehberimiz, bize beklediğimiz müjdeyi veriyor: "Kalkın gidiyoruz!" Hepimiz çok heyecanlıyız, kalbimiz duracak gibi. Hem sevinçliyiz, hem de endişeli. İçimizde bir tedirginlik de yok değil. Çünkü bu yaşlı ihtiyara tam güvenemiyoruz. "Acaba bizi ihbar eder mi?" diye. O yakalatmasa bile, başka köylüler görüp de onlar ihbar eder mi? Rehberimize bu konuları soruyoruz Kendi aralarında konuştuktan sonra; yaşlı Çinli; "fotoğraf makinesi ve kamera yanınıza almayın, eğer yakalanırsak, hafifletici sebep olur," diyor. Biz de,"tamam" diyoruz, ama fotoğraf makinesini yine de gizlice yanımıza alıyoruz. "Dijital fotoğraf makinemizi yanımıza almadan gitmenin bir anlamı yok" diye düşünüyoruz. İhtiyar Çinli, eline bastona benzer bir çubuk alarak," kendisini takip etmemizi" istiyor. Bir elinde tüttürdüğü çubuk, bir elinde değnek, arkasında Uygurlu rehber ve arkasında biz yola koyulduk. Köyün dik yokuşundan aşağı doğru indik. İhtiyar, yaşına rağmen çok çevik hareket ediyor. Biraz yürüdükten sonra, köyün dışına çıktık. Heyecan ve endişe doluyuz. "Acaba gören oldu mu?" diye.

Yaşlı Çinli, zaman zaman "durmamızı ve çömelmemiz" konusunda bizi ikaz ediyor. Çaresiz dediğini yapıyoruz. Biraz daha gittikten sonra yaşlı Çinli, içtiği tütünün etkisinden olacak, durmadan gülüyor. Bu durum, bizi rahatsız etmeye başladı. Yaşlı Çinli'nin kafası yerinde değilse, oraya nasıl gidip döneceğiz? Uygurlu rehberimizde, o bölgeye daha önce hiç gitmemiş. "Yakalamamız halinde panik yapmamamızı, turist olarak geldiğimizi, yaşlı Çinli'nin bizi gezdirirken, herhalde içtiği madden dolayı kafayı bulduğunu, onun peşine takılıp kaybolduğumuzu" anlatmamız konusunda bizi bilgilendiriyor.

Aklımıza Çinlilerin kurnazlıkları geliyor ama bizim Uygurlu rehberimiz, onlardan daha kurnaz çıktı.

Yaşlı Çinli; "önümüzde tepeyi aştıktan sonra piramidi göreceğimizi" söylüyor. Önümüzdeki tepe bir kaç km ama oldukça yokuş. Arazi gittikçe çoraklaşıyor. Nihayet tepeye çıktık. Karşımızda heyecan verici o manzara.... Buralara kadar gelme sebebimiz olan piramit, 3-4 km kadar ilerimizde. Etraf kayalık... Piramit de dev bir kayayı andırıyor. Rengi kıraç toprağın rengine benziyor. Yere uzanarak dürbünle piramide bakıyoruz. Yaşlı Çinli'nin anlatmasına göre; Çinliler, 20-30 yıl önce helikopterle piramitlerin üzerine toprak doldurmuşlar. Ve tohumlama yaparak bitki çıkmasını sağlamışlar. Fakat yıllar sonra, kasırga ve fırtınaların etkisiyle, bu piramidin üzerindeki bitki örtüsü ve toprak tamamen kalkmış. Neden bunlara beyaz piramit denmiş anlamış değiliz. Çünkü renkleri hiç de beyaz değil.

Yaşı Çinli, ayrıca "zaman zaman piramitlerin üzerinde büyük ışıklar gördüklerini" anlattı. Biz bu anlatılan olaya, temkinli yaklaşıyoruz. "Askeri bir faaliyet olabilir," diyoruz.

Yere uzamış manzarayı seyrederken, yaşlı Çinli, bize mezarlığı işaret ediyor. Bu arada birimiz gizlice fotoğraf makinesini çıkarıp yüksekten, piramidin resmini çekiyor. Çinli ihtiyar, mezarlığa gitmek istediğini söylüyor. Bizimde istediğimiz bu. Mezarlığa doğru yürüdük. Nihayet mezarlığa vardık. Burası kıraç ve çorak bir yer. Anıta benzer bir şey yok."Dedesini" sorduk, "buralarda bir yerde" diyor. ihtiyar Çinli, mezarlıkta 20 dakika kadar oyalanıyor. Bu arada, ihtiyar Çinli ile konuşan Uygurlu rehberimiz, bize müjdeyi veriyor: "Piramide gideceğiz."

Yaşlı Çinli'yi, "nasıl ikna ettiğini?" soruyoruz. Rehberimiz, "bir hastamız olduğunu ve o şifalı bildikleri ottan (maddeden) almak istediğimizi" söylemiş. Bu bir bahane tabii ki. Maksadımız piramide girmek. Yaşlı ihtiyarın hiç itiraz etmemesine şaşırdık. Hava da kararmak üzere. Yürümeye devam ettik ve nihayet Piramit tam önümüzde....Etraf kıraç ve kayalıklı bir yer. Yaşlı Çinli'nin daha önce bahsettiği, Piramidin yakınında, hayvanları otlattıkları otları da göremiyoruz.

İhtiyar gerçekten buraları çok iyi biliyor. Piramide yakın bir yerden doğal bir mağaranın içerisine girdik. Tek başımıza gelsek buraları asla bulamayız. Mağaranın içerisi karanlık olduğu için, sırt çantamızdan fener çıkardık, fenerin ışığında ilerlemeye başladık... Mağarada hafif su şırıltıları duyuyoruz. Mağaranın içerisindeki geçitten piramide doğru yürümeye başladık. İhtiyar Çinli 600 metre kadar bir mesafeden bahsediyordu ama o kadar gitmedik. En fazla 40-50 metre kadar yol gittik. Bu durumda, "acaba yanlış yöne mi gidiyoruz" diye endişelendik. Uygurlu rehberimiz, "ihtiyara güvenmemizi" söyledi. Nihayet 3 kanallı bir girişe geldik. Dikey bir yerden, 7-8 metre kadar aşağı kaydık. Mağaralarda hiç yarasa göremedik. "Sürüngen hayvan olup olmadığını" sorduk. Yaşlı Çinli,"bu mevsimde olmadığını" söylüyor. Geniş bir alana geldiğimizde yaşlı Çinli, "Piramidin içinde olduğumuzu" söylüyor. İçersi aşırı soğuk, sanki klima çalışıyor gibi. Piramit tabii bir oluşumun üzerine yapılmış. Oldukça heyecanlıyız. Düz bir duvarın arkasından döndük ve işte o manzara.

Zifiri karanlık her yer. Fenerlerimizin aydınlığında baktığımızda, karşımızda düz bir duvarın yukarı doğru uzandığını görüyoruz. Hafif bir su sızıntısı var. Ya biriken yağmur sularından ya da içeri ile dışarının ısı farkından kaynaklanıyor. İçerisi küf kokuyor sanki. İlerlemeye başladık ama adım atarken tedirgin bir şekilde atıyoruz: "Bir çukur olur da düşeriz" diye.

Çinli ihtiyar, bir anda saygıyla eliyle işaret ederek feneri gösterdiği yöne tutmamızı söylüyor. Feneri, gösterdiği yöne tuttuğumuzda, buranın bir mezar odası olduğunu anlıyoruz. 2 metreye yakın boyu olan bir mumya var yerde. Heyecanımız iyice arttı. Mumyanın yanı başında bir kayada çeşitli işaretler ve yazılar görüyoruz. Ay yıldız, kurt başları, ve şok olduğumuz şeyi ışığı tuttuğumuzda görüyoruz.

Duvarda, 3 metreye yakın boyu olan, muhtemelen granit taştan yapılma bir kafa heykeli. Enteresan olan çift boynuzu veya antene benzer iki tane obje var baş kısmında. Kafasının ortasında yine ay –yıldız simgesi göze çarpıyor. Yine yanında bir kadın ve kucağında çocuk heykeli. Heykelin baş kısmı kırılmış. Her şeyi incelemeye başlıyoruz. Oksijen almakta zorlanmıyoruz, sanki bir hava sirkülasyonu var. İhtiyar Çinli, dizlerinin üzerine çöküp bir şeyler mırıldanıyor. Gördüğümüz mumya bir erkeğe ait. 30 sene kadar önce yüzü daha net seçiliyormuş hatta ayaklarında çizmeye benzer şeyler olduğunu söylüyor, yaşlı Çinli.

Biz artık ihtiyar Çinli'ye aldırış etmeden, gördüğümüz her şeyin fotoğrafını çekmeye başlıyoruz. İçerde yaklaşık 7-8 dakika kadar kaldık ki, ihtiyar Çinli acele çıkmamız gerektiğini işaret ediyor. Biz biraz daha kalıp, etrafı iyice incelemek istiyoruz. Yaşlı Çinli sertleşiyor, teklifimizi kabul etmiyor. Aşağı doğru merdiven ile inilen bir yer görüyoruz ve oraya inmek istiyoruz. Yaşlı Çinli, "oraya inişin çok zor olduğunu, indikten sonra çıkışın ise daha da zor olduğunu, buradan acele çıkmamız gerektiğini" söylüyor. Çinli'nin bu kadar telaşlı olmasından ve sinirlenmesinden dolayı aşağı inemedik. Ancak fenerle şöyle etrafı bir taradığımızda; duvarlarda yazılar ve şekiller ile üst üste dizilmiş ve birbirlerine yapışmış tabletleri gördük daha fazlasını seçemedik....

Geldiğimiz yerden piramidin dışına çıktık.

Hava iyice kararmıştı. Çinli'nin eli ayağı dolaşmaya başladı. Piramitten uzaklaşıp, piramidi üstten gören kayanın oraya geldiğimizde, yaşlı Çinli sızdı kaldı, uyumaya başladı. Uygurlu rehberimiz, "burada durup, yaşlı ihtiyarın ayılmasını beklememiz gerektiğini" söyledi. Bu durum bizim de işimize gelirdi, her ne kadar gece de olsa, çekim yapardık. Uygurlu rehberimiz bizi uyardı, "sakın çekim yapmayın, flaş kullanırsanız etraftan, gören olabilir" diye. 2-3 saat kadar beklememize rağmen yaşlı Çinli uyanmadı, havada iyice soğumuştu. Ama anlaşılan Çinli'nin uyanmasını bekleyecektik. Bu durumdan şikayetçi değildik. Burada sabahlayacak olursak, gündüz gözüyle rahatça çekim yapabilirdik. Çok yorgun olmamıza rağmen, hiç uyuyamadık. Sabahın ilk ışıkları doğduğunda, piramidi daha net görebiliyorduk. Az dolaşarak, piramidin arka kısmı hariç her tarafını görme imkânı bulduk.

Etrafta hiç kimsenin olmaması bizi rahatlatmıştı.. Rehber ile içimizden biri aşağı indi ve birçok fotoğraf çekti. Aklımız piramidin içinde görmediğimiz o yerlerde kalmıştı ama çok da riske girmek istemiyorduk. Vakit öğlene yakın olmuştu ama bizim Çinli hâlâ uyuyordu. Rehberimiz de bu durumdan endişelenmeye başladı ve onu uyandırmaya çalıştı. Ve nihayet Çinli yarım yamalak uyandı, köye doğru yürümeye başladık. Köye vardığımızda, ilk işimiz fotoğraf makinesindeki görüntüleri kontrol etmek oldu. Fotoğraf makinesinin hafıza kartını çıkararak dikkat çekmeyecek şekilde gizledik Eğer köyden bir ihbar olursa, çektiğimiz resimlerin başına bir şey gelsin istemiyorduk.

O günü köyde geçirdik. Yorgunluktan hemen uyuduk. Ertesi gün erkenden uyandık. Öğlene kadar yaşlı Çinli'nin evinde misafirliğimiz devam etti. Bu arada Çinli'ye yine sorular sormaya başladık.

Mezar odası ve piramitler hakkında şunları öğrendik:



Gördüğümüz mumyanın bazı parçalarını köylüler koparmış. Bu yüzden bozulmaya başlamış. Eskiden yüzü gözü daha netmiş. O kayada da kurt başları, ay yıldız ve o mumyanın sahibine ait bilgiler varmış. Özellikle çift boynuzlu ve çift antene benzer gibi başı olan granit taştaki o yüzü sorduk: Bizi oldukça heyecanlandıran şu cümleleri sarf etti:



O sizin atanız: OĞUZ KAĞAN'ın temsili suretidir.

Bunları duyunca : (Oğuz, Öğüz, Öküz: Güçlü, dev boynuzlu manasına gelmektedir. Arapça'da ise, Zülkarneyn; çift boynuzlu manasına gelmektedir. Oğuz Kağan; kendi döneminde, başına giydiği, boynuzları olan başlıkları ile ünlüdür…) bu bilgiler aklımıza geliyor. Bu bilgiler karşısında çok heyecanlandık. O inmediğimiz bölgede ise; "Merdivenlerden aşağı inince, aşağıdaki yerde başka bir mumya olduğunu ve onun hiç bozulmadığını, ayrıca binlerce tabletler olduğunu, zamanla bu tabletlerin bir kısmının aşınarak birbirlerine yapıştığını ve bu piramidin, -muhtemelen- Oğuz Kağan'ın mezarı olduğunu" söyledi. "Daha bir çok mezar odaları olduğunu ve hepsinin kapalı olduğunu" söyledi. "Çocukken birkaç tanesini gördüğünü, zamanla çöküntüler yüzünden kapandıklarını" anlattı. Yine yaşlı Çinli'nin dedeleri, taşlarda yazılan bir efsaneden söz ederlermiş. O efsanede; "Türklerin, Güneşin batmasına yakın bir zamanda, orduları ile buralara tekrar geleceklerini, Türklerin Doğu'ya, Asya'ya ve Dünya'ya hakim olacakları" anlatırlarmış... O gün köyden ayrıldık. Ancak oldukça heyecanlı ve endişeli günler geçirdik. Yaşadığımız korku, çektiğimiz görüntüleri yakalatma korkusuydu. Allah'a şükürler olsun ki, sağ salim görüntüleri bütün dünyanın istifadesine imkânına kavuştuk.

SONUÇ:

Yukarıda anlattıklarımız, ancak sizlerle paylaştığımız bölümlerdir. Bu kısa araştırmalarımız sonucunda, yetersiz olsa da, edindiğimiz bilgi, mezar odasındaki kayanın üzerindeki yazılardan bir bölümünün, 2023 yılına işaret etmesidir. Figürlerden çıkarılan sonuç ise, bir Türk hakimiyeti olasılığıdır. Yine kayalarda, Piri Reis'in haritasına benzer haritaların olması oldukça dikkat çekicidir. Kendi dönemlerinde, bilim ve teknikte çok ileri gitmiş bir medeniyetin izlerini görmek mümkündür. Mısır piramitleri, Firavun'un şeytani bir yapısı olarak bilinmektedir. Türk piramitleri ise, onlara karşı bir ilim yuvası mıdır? Bu konuları uzmanlar araştırmalıdır? Eğer 2023 yılında bir Türk hakimiyeti sırrına vakıf olunduysa, acaba 2012 Marduk hikâyeleri, bu hakimiyeti engellemek için mi üretilmiştir? Yoksa bu konuda bir operasyon mu yapılacaktır? (Dünyayı kaosa sürükleyecek bir nükleer güç saldırısı yapıp, sonra da Marduk çarptı mı diyecekler?) Yine edinilen bilgiler, Çinlilerin piramitlerin bulunduğu alana radyasyon serpiştirdiği, (oraya kimse girmemesi için) söylenilmektedir. Acaba oradaki granit taşta bulunan suret, gerçekten Oğuz Kağan'ın [Zülkarneyn'in (A.S)] betimlenmesi olabilir mi? Bu konuyu araştırmacıların dikkatlerine sunuyoruz.

Bu arada, unutulmamalıdır ki; Ay-Yıldız, Göktürk paralarında da mevcuttur:



Şimdi, aklımıza ister istemez şu bilgiler geliyor: Kuzey Müslümanlığı… İngiliz gizli servisinin belgelerinde geçen bir tabir bu. Güney Müslümanlığı nedir peki? Bundan, meşhur Ortadoğu ve civarındaki ülkeleri kapsayan bölge kastediliyor... Bu gizli servislerin, raporlarında sıkça dile getirdikleri endişe şu: Güney Müslümanlığını kontrol altına aldık, yani Ortadoğu ve Araplar ülkelerini. Asıl tehlike ise; Kuzey Müslümanlığı. Yani Türk Cumhuriyetleri. Bunlar yanlarına; Afganistan'ı Pakistan'ı ve Kafkas ülkelerini alırlarsa ve bütün bu ülkeler; TÜRKYE'NİN önderliğinde birleşirlerse, çok büyük bir güçle, tekrar dünyaya hakim olabilirler.

Ne var bu bölgede? Enerji yatakları… Aklınıza gelen bütün enerji kaynaklarının önemli miktardaki rezervleri ve aklınıza gelen bütün stratejik madenler. Peki, o zaman buraya hakim olan bu 'güçlü birlik,' dünyaya hakim olmaz mı? Acaba bu birlikteliğin sırları da bu piramitlerde mi gizli? Türkler, bu piramitlerdeki sırlara ulaşırlarsa, bu birlikteliğin hızlanması kaçınılmaz mı?

Bu manada, bunlar sadece akla gelen ilk sorular… Asya Müslümanlığı; TÜRKİYE'NİN liderliğinde birleşirse tüm dünya Müslümanlığını birleştirecek güce dönüşecektir. Acaba bu yüzden mi Türkiye'nin yüzü Ortadoğu'ya çevrilerek, meşgul edilmek istenmekte ve Ortadoğu'nun meseleleriyle oyalandırılmaktadır?

Papa'nın, 3. Bin yılı, Asya'nın Hıristiyanlaştırılması için hedef seçmesi sizce manidar değil mi? Hele yukarıda anlattığımız bilgilerden sonra, Papa'nın bu sözleri niçin söylediği yeterince açık değil mi? Vatikan'ın, Asya Müslümanlığını ve Türk Birliğini engellemek için Asya'yı hedef seçtiği aşikar değil mi….?

Vatikan'da bir kardinalin dediği gibi; "Türkler dünyaya hakim olmaktansa, Marduk dünyaya çarpsın daha iyi." sözü ile ne anlatılmak isteniliyor? Acaba Vatikan, olası bir Türk hakimiyeti ile ilgili gerçekleri biliyor olabilir mi? Peki bu hakimiyeti engellemek için nükleer silah mı kullanılacak? Nükleer silah kullanılıp, kaos ortamı oluşturulduktan sonra, bütün suçu Marduk'a yükleyip, dünya sisteminin gidişatı mı değiştirilecek? Ya da, bu büyük birliği engellemek için Asya'da bir savaş mı planlanacaK?

Bütün bu hayati bilgilerden sonra söyleyeceklerimiz şudur: Geçici bir süre için, Çin sınırları içersinde bulunan, "Türk milletinin atalarına ait bu mezarları" incelemek için yetkililer gerekli girişimleri yapmalı ve bizim için çok önemli bu eserlere, yazıtlara ve yapılara sahip çıkmalıdır. Buralarda ikili anlaşmalarla Türk askerleri nöbet tutmalı, bütün bu topraklar, mezarlar ve yapılar Türkiye Cumhuriyeti envanterine devredilmelidir.

Her Türk'ün artık Çin'deki piramitlere girmesi için can atması gerekiyor. Çin hükümetinden, piramitleri Türk araştırmacılara açmalarını talep etmek hepimizin ortak görevidir.

Bu anlattıklarımızda, olağan üstü bilgiler olduğu açıktır. Bunları araştırmak ve dünya kamuoyunu aydınlatmak araştırmacıların işidir. Çin Devleti artık bunları gizleyemez. Tekrar ifade edelim ki, bu konu, bir an evvel yetkililer tarafından gündeme getirilmeli ve buraların araştırmacılara açılması talep edilmelidir…

Güçlü bir Türk Ordusu, güçlü bir Türk dünyası demektir. Güçlü bir Türk Dünyası, huzurlu bir İslam coğrafyası demektir. Huzurlu bir İslam Coğrafyası ise, huzurlu bir dünya demektir...

Gizlenen Türk Piramitleri



Öncelikle 54 adet Türk Piramitleri fotoğraflarını bilgisayarınıza buraya tıklayarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz. Ayrıca Google Earth'e (34.390380,108.739579) bu koordinatları girerek yüze yakın piramitin bugünkü hallerini inceleyebilirsiniz.

(Bu başlık alıntıdır.)

Mısır piramitleri :M.Ö. 3000
Sümer piramitleri:M.Ö. 4.500
Maya piramitleri :M.Ö. 4.500
Türk piramitleri :M.Ö. 4.500 (M.Ö. 10000 olduğu düşünülmekte)

Bu tarihlerden Mısır ve Sümer piramitleri ile Maya piramitleri hakkında verilen tarihler, yapılan araştırmalar ve elde edilen bilgiler doğrultusunda verilmiştir. Ancak, Türk piramitleri hakkında verilen tarih tamamen hayalidir. Çünkü Türk piramitleri şu anda sadece uzaktan çekilmiş resimleri ile gündemdedirler. Bırakın üzerlerinde detaylı bir araştırma yapmayı, yakınına sokulmak bile yasaklanmıştır.(Eğer söylenenler doğruysa! Bu konuda Çin Halk Cumhuriyeti Elçiliğinin veya doğrudan Çin hükümetinin bilgilendirmelerine açığız.) Dolaysıyla da bu piramitler hakkında tarih belirtmek için çok erkendir.

Eğer bu piramitlere bir tarih belirleme konusunda araştırma yapacak isek bu araştırmanın temeli Hunlar , Hiong Nu’lar vs. değildir. Bu araştırmanın temeli Bütün Asya kıtasını kapsayan Büyük Uygur Türk İmparatorluğu dönemidir. Bu imparatorlukla ilgili tarihlendirmeyi ise Çinliler kendileri yapmışlardır. “Çin efsaneleri Uygurlar’ın 17.000 yıl önce medeniyetlerinin zirvesinde olduklarını anlatır. Bu tarih jeolojik fenomenlere de uygunluk göstermektedir.” (J. Churchward, Kayıp Kıta Mu, s.123)

Bilindiği üzere, Mu kıtasını batıran büyük depremler ve tufan sırasında Büyük Uygur İmparatorluğunun doğu kesimi de büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bugün Gobi çölünde en az 15 metrelik kum tabakasının altından çıkarılan eserler gerçektende tek kelime ile muhteşem olarak ifade edilebilmektedir. Bu eserler üzerindeki resimler ve yazılar ise Mu Uygur ilişkisini açıkça gözler önüne sermektedir. Uygur Türk İmparatorluğu kültür sahası çok büyük bir medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bugünkü Çin’in tamamına yakını da bu Türk kültür sahası içinde yer almaktadır.Bu durumu dikkate aldığımızda, Xi’an kenti yakınlarında bulunan 100 kadar piramitin de kimler tarafından ve hangi tarihlerde yapılmış olduğu hakkında bir kanaate ulaşabiliriz. Kanımızca bu piramitler Büyük Uygur Türk İmparatorluğu zamanında yapılmış piramitlerdir. Yıpranmışlıkları da dikkate alınırsa, yapım tarihleri M.Ö. 4000-5000değil, ancak M.Ö.5000 ila 15.000 tarihleri arasında bir tarihle tarihlendirilebilir. Çünkü o dönemler Büyük Uygur Türk imparatorluğunun medeniyetinin zirvesinde olduğu dönemlerdir.

Gerçek sonuçlara ulaşmak ise ancak, bu piramitlerin uluslar arası bilim kurumlarının ve gerçek bilim adamlarının incelenmesine açılmasıyla mümkündür. Biz Çin’in, bu piramitlerde kendi çapında araştırmalar yaptığını ve bu eserlerin kendi kültürüne ait olmadığını görünce bu yasaklamayı getirdiğini düşünüyoruz.Bu arada, Çin tarihini inceleyenler, bugün Çin sınırları içinde yaşayan halkların hangi kökenden geldiğini ve hangi ortak kültürün içinde yoğrulduklarını da incelemelidirler. Çin’de kurulan medeniyetlerin ne kadarının bugünkü Çine ait olabileceği o zaman daha iyi anlaşılır düşüncesindeyiz.


(Conspiration.cc web sitesinden aldığım Türk Piramitleri)


Beyaz piramit olarak anılan Türk Piramidinin uçaktan çekilmiş fotoğrafı. Bu piramit 300metre yüksekliği ile dünyanın en büyük piramidi konumunda. Yukarıda, 1994 yılında Hartwig Hausdorf adında bir alman araştırmacının, Shensi eyaletindeki yasak bölgeyi ziyaret etmesiyle demiştik. Ancak bu ziyaret hiç de öyle bilimsel bir ziyaret gibi olmamış anlaşılan. Çünkü Hausdorf’un çektiği piramit fotoğrafları, piramitlerin epeyce uzağından çekilebilmiş. Bunu fotoğraflardan anlayabiliyoruz. Çok fazla detaylara yer verilmemiş. Çin devletinin bu bölgeyi yasak bölge ilan ettiğini buradan da anlamak mümkün.Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, Çin yetkilileri, bu uygarlık belgelerini dünyanın gözünden gizleyebilmek için, üzerlerine sürekli yeşil kalan ağaçlar dikmişlerdir. Böylece yıllar sonra bu piramitler, üzeri ormanla kaplı tepeciklere dönüşeceklerdir.Böylece, Çinlilere ait olmadığı kesin olan bu uygarlık şaheserleri belki bir yüz yıl daha insanlığın bilgisinden uzak tutulacaktır. Eğer böyle olmasaydı, yani, bu piramitler Çinlilere ait olsaydı, Çin turist çekebilmek için, kendi uygarlığının eskiliğini dünyaya anlatabilmek için, bırakın üzerlerine ağaç dikmeyi, her piramidin her taşını tek tek parlatırdı. Çin hükümeti tarafından ağaçlandırılmış piramitlerin fotoğraflarını aşağıda görebilirsiniz.




(Bir piramit üzerindeki ağaçlandırma çalışmasının görüntüsü.)



Zaten piramitlerin bazılarının üzerlerine, sürekli yeşil kalan, yaprak dökmeyen türden ağaçların dikilmiş olması da bu yasağı daha anlamlı kılıyor. Çünkü, hiçbir devlet , kendi geçmişine ait bu kadar önemli yapıları yok saymaz. Bu hem tarihi açıdan hem de turizm açısından o ülkeye zarar demektir. Buradan anlıyoruz ki, bu piramitlerin Çin tarihi ile bir ilişkisi yok. Peki Asya’da bulunup, eski Türk toprakları üzerinde yer alan bu eserlerin kiminle ilgisi olabilir? Elbette ki Türklerle! Ama bu durum da onların ve Türkleri yok saymaktan büyük zevk alan ırkçı batının işine gelmemektedir. Bu bölgenin Kadim Türk toprakları olduğu bir gerçektir. Hem de çok eskiden beri. Bu durum Çin kaynaklarınca da teyit ediliyor. “Uygur İmparatorluğu Mu’nun en başta gelen koloni imparatorluğuydu ve doğu yarısı Tevratta sözü geçen Tufan sırasında mahvolmuştu. Çin efsaneleri Uygurlar’ın 17.000 yıl önce medeniyetlerinin zirvesinde olduklarını anlatır. Bu tarih jeolojik fenomenlere de uygunluk göstermektedir.” Mu devletinin Asya’daki uzantısı olan Türk Uygur İmparatorluğu haritalarına bir göz atılırsa, bu toprakların kimlere ait olduğu daha iyi anlaşılır. Aşağıdaki haritayı bizler yapmadık. 900’lerin başında Batık Mu kıtasını araştıran bir bilim adamı yaptı.



Aşağıdaki fotoğraftan da anlaşılabileceği üzere, devasa beyaz piramidin hemen içinde sayılacak yakınlıkta tarım yapılmasına izin verilmektedir. Yabancı araştırmacılara yasaklanan bir bölge, böyle tarıma açık şekilde kullanılıyorsa, Çin’li yetkililerin piramidin zarar görmesinden bir endişeleri bulunmamaktadır. Tek endişeleri piramitle ilgili bilgilerin detaylandırılarak insanlığa sunulmasıdır.



Şimdi aşağıdaki Maya pramidine bakalım.




Meksika’da bulunan bir Maya piramidi. Yapım biçimi Orta Asya’daki Türk piramidi ile aynı. Aralarındaki tek fark, Orta Asya’daki Türk piramidi daha çok yıpranmış ve bakımsız. Bu ise daha az yıpranmış ve iyi korunmuş.

Sonuç Olarak;
Piramit kültürünün bir süreç izlediğini düşünürsek, bu sürecin başında yer alan piramitler Orta Asya’daki Türk piramitleridir. Yani piramit kültürünü geliştirenler Büyük Uygur Türk İmparatorluğunu kuran atalarımızdır. Eğer yabancı bilim adamları ve araştırmacılar, Orta Amerika’da Maya, İnka ve Aztek harabelerinde bulunan kuş sembollerini dahi Uygurlar tarafından çizilmiş sembollerdir diye açıklıyorlarsa, bu boşuna değildir. Orta Asya Uygur, Mezopotamya Sümer ve Orta Amerika da Maya, İnka, Aztek kültürleri aynı kültürün farklı coğrafyalarda ortaya çıkışıdır. Artık her şey gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Mızrak çuvala sığmamaktadır. Dürüst bilim adamları gerçekten yana tavırlarını daha net olarak koymaya başlamışlardır. Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde yılardır okunamayan yazılar okunuyor ve Türkçe oldukları anlaşılıyor. Bizlere de düşen çok şey var. Her şeyi yabancılardan beklememek. İmkan ölçüsünde kendi geçmişimizi araştırmak, kendimizi aramak. Çünkü geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceği de olmaz. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak, çok para bırakmak, büyük servet bırakmak değildir. Onlara kendi öz kimliklerini bırakmak, ömür boyu onları yönlendirecek moral değerler bırakmaktır. Gerisini onlar halledecektir zaten.

Muharrem Kılıç
İstanbul, 13 Mart 2007

Kahraman Uygur Kadını

Kemal Yavuz Paşa'dan Türk-Yunan İlişkileri





Kemal Yavuz Paşa'ın konuşması şimdiye kadar Yunanlılar ile ilgili yazdıklarımın tamamını doğrulamaktadır. Yunanlılar ile ilgili diğer yazılarım:

3 Mayıs Türkçülük Günü Kutlu Olsun

Devrim Çiçekleri McDonald's Sever



Azerbaycan ve İran-Ermenistan İlişkileri



Kandaşımızın "Nahçivan ile bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz?" soruna verdiği cevapla konuya başlamak istiyorum.
Hava yolundan istifade olunur. Yük daşımaları üçün İran erazisinden istifade olunur. Bakı-Qars demir yolu açıldıqdan sonra ise Türkiye üzerinden daşınacaq. Ermeniler istediklerini etmişler, daha ne edecekler. Bir şey etseler başlarını ezerik!
Kardeşlerimizin ordusu son derece hırslı ve moralli. 1980’li yılların sonlarında itibaren Ermenistan’ın küçük çaplı saldırılarına maruz kalan Azerbaycan, Sovyetler Birliği’nin dağılışıyla birlikte kendisini bu ülke tarafından başlatılmış olan bir savaşın ortasında buldu. 1990 sonları ile Sovyetler Birliği’nin resmen dağılması arasındaki dönemde Ulusal Savunma Bakanlığı’nın oluşturulmasına ilişkin yoğun tartışmalar yaşanmış, fakat dönemin yönetiminin “Sovyet ordusu bizi korur, ulusal orduya gerek yok.” tezini ileri sürerek ordu kurulmasına karşı çıkması, ülkenin savunmasında ciddi sıkıntılar yaşanmasına sebep olmuştur. Bu nedenle başlangıçta Azerbaycan’daki Ermeni birliklerinin saldırılarına, av tüfekleriyle silahlanmış gönüllü birliklerin yardımıyla karşı koyulmuştur. Savaşlar silahlarla kazanılıyor. 90'lar geride kaldı, Azerbaycan ordusunun envanterine göz atalım. Envanter kapalı kutu ama ben yinede yazayım.

Kara Kuvvetleri:
Asker: 62. 000
Tank ve Zırhlı Araç: 259
Hava Kuvvetleri:
Personel: 7.900
Savaş Uçağı: 55
Nakliye Uçağı: 2
Saldırı Helikopteri: 15
Nakliye Helikopteri: 13
Deniz Kuvvetleri:
Personel: 2.200
Hücumbot: 9

Yukarıdaki veriler 06.04.2007 yılına aittir.
Bir tarafta motivasyonu yüksek, inançlı ve hırslı Azerbaycan ordusu diğer tarafta eski profesyonelliği kalmayan ve fireler veren Ermenistan ordusu var.

İran-Ermenistan İlişkileri
İran-Ermenistan ilişkilerini sağlıklı tahlil edebilmek için tarihi bazı gerçekleri de bilmek ve bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. İran'ı çok seven kuş beyinliler gelişmeleri izah etmekte zorlanacak, hatta şaşıracaklardır. Dini esaslara göre yönetilen, İslami yapıda olduğunu dilinden düşürmeyen İran’ın Meclis Başkanı Gulam Haddat’ın, 12 Eylül 2006’da Ermenistan’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ve Meclis Başkanı Tigran Torosyan ile yaptığı görüşmelerdeki açıklamalarını anlamakta zorlanabilirsiniz. Gulam Haddat’ın sözde soykırım ile ilgili sorulara verdiği cevaplar çok ilginç; Vatanları ve halkları uğrunda ölen insanlara saygıyla yaklaştıklarını söyleyen Gulam Haddat, İran’dan Ermenistan’a gelen resmi görevlilerin soykırım anıtını ziyaret ettiklerini hatırlatıyor ve İran’da İslam devrimine kadar 24 Nisan’ın soykırım günü olarak kabul edilmediğini, devrimden sonra İran'da yaşayan Ermenilerin 24 Nisanı anmaya başladıklarını söyleyerek, mevcut yönetimin Ermenilere destek verdiğini açıklıyor. Satır aralarına beceriksizce gizlenmeye çalışılmış mesajlar aslında çok açık ortada duruyor. İran yönetimi, kendisinden önceki yönetimin Ermeni karşıtı, devrim sonrası inşa edilen İslam rejimiyle yönetilen İran’ın ise Ermeni yanlısı olduğunu, ülkede yaşayan Ermenilerin soykırımla ilgili faaliyetlerine destek verildiğini anlatıyor. Kafanızdaki İran nasıl oluyor da Hristiyan alemini sürekli ajitasyona tabi tutan Ermenistan hakkında bu tür söylemlerde bulunabiliyor. İran Kafkaslardaki ulusal çıkarları çerçevesinde İslam kardeşliğini bir kenara bırakarak, Ermenistan ve Rusya’ya yaklaşma siyasetini benimsemekten çekinmemiştir. İran Azerbaycan'ında yaşayan Azeri Türkleri İran için kritik bir konudur. Güney Azerbaycan'ın kuzeyle birleşme tehlikesine karşı İran milli siyasetini oluşturmuştur. Ermenistan ile olan ilişkileri bu siyasetin neticesidir. Duygusal olmaya gerek yok çıkarlar herşeyin önündedir. Erdoğan ILGAZ'ın konu ile ilgili yazılarını okumanızı tavsiye ederim.